✨🚗Car-dLe 🇹🇷⭐️ Şimdi Yayında

Oyna!
Scala

Skoda Scala Monte Carlo: Monaco Prensliği’nden Bağcılar Caddesi’ne Sert Bir İniş mi?

Bugün garajımızda, adını Akdeniz’in o ışıltılı, lüks ve hız kokan prensliğinden alan bir arkadaş var: Skoda Scala Monte Carlo.

Biliyorsunuz, ben bu aracı daha önce çok kez anlattım. “Mantık evliliği,” “Aşırı mantıklı tercih” gibi başlıklar attık. Ama bugün, dost meclisindeyiz ve kameranın “kayıt” ışığı yanmıyor gibi konuşacağız. Biraz daha sert, biraz daha “kral çıplak” diyeceğimiz bir noktadayız. Çünkü etiket fiyatlarının stratosfere çıktığı şu günlerde, bir otomobilin “en üst” donanım paketini alıyorsanız, beklentiniz sadece kırmızı dikişli direksiyon simidi olmuyor.

Bugün Scala Monte Carlo’nun makyajının altına bakacağız. Adı Monte Carlo ama ruhu gerçekten orada mı, yoksa sadece formayı mı giymiş? Gelin, bir kahve alın, şu meseleyi bir masaya yatıralım.

“Full + Full” Yalanı ve Monte Carlo İllüzyonu

Bizim insanımızda bir “Full Paket” takıntısı vardır, bilirsiniz. Galericilerin camına yazdığı o efsanevi “Gırtlak Dolu” tabiri… İşte Skoda Scala Monte Carlo, kağıt üzerinde bu modelin zirvesi. Broşüre baktığınızda 18 inç jantlar, o harika görünen siyah detaylar, panoramik cam tavan ve sizi bir ralli pilotu gibi saran spor koltuklar… Her şey “ben buradayım” diye bağırıyor.

Araca dışarıdan bakıyorsunuz; ateş ediyor. Tasarımcılar, Çek mühendisliğinin o soğukluğunu alıp, üzerine biraz İtalyan sosu dökmeyi başarmış. 1.5 TSI motorun 150 beygirlik gücü de kaputun altında “beni gıdıkla” diye bekliyor. Buraya kadar her şey harika.

Ama kapıyı açıp içeri girdiğinizde ve o şık koltuğa oturduğunuzda, kafanızda bazı soru işaretleri yanmaya başlıyor. İşte eleştirinin kılıcını kınından çıkardığımız yer tam olarak burası.

Olmayan Donanımlar: “Premium” Bu mu?

Şimdi eğri oturalım, doğru konuşalım. 2026 yılına doğru koşuyoruz. Cebimizdeki telefonlar yüzümüzü tanıyor, evimizdeki süpürge harita çiziyor. Hal böyleyken, bir C segmenti hatchback’in (ya da B+ mı desek, o tartışmaya hiç girmeyelim) en tepe donanımında bazı şeyler “opsiyon” bile olmamalı. Standart olmalı.

Scala Monte Carlo’da en çok canımı sıkan, o “yokluk” hissi yaratan üç büyük eksik var.

1. Koltuk Isıtma: Kışın Titreyen Monte Carlo Prensleri

Monte Carlo donanımındayız. Spor koltuklarımız var, kumaş kalitesi güzel. Ama Ankara’nın, Erzurum’un ya da İstanbul’un o kemik sızlatan ayazında sabah araca biniyorsunuz… Ve o koltuklar buz gibi.

“Yahu Zapyus, alt tarafı ısıtma, ne abarttın” demeyin. Bu araba “boş paket” filo aracı değil. Bu araba, vitrin mankeni. 1.8 – 2 Milyon TL bandını zorlayan (veya geçen) bir araçta, sabahları belimizi ısıtacak bir rezistansın maliyeti ne olabilir? Rakiplerinin bazılarında direksiyon ısıtma bile standartken, Monte Carlo’da koltuk ısıtmanın olmaması, bana göre **”lüks görünümlü tasarruf”**tur.

2. Adaptif Hız Sabitleyici (ACC): Sağ Ayak Mahkumiyeti

Uzun yola çıkmayı seviyorsunuz, biliyorum. Scala, MQB platformunun nimetleriyle yolda süzülüyor, yalıtım sınıfına göre gayet başarılı. 1.5 TSI motor zaten bir pırlanta; gaza bastınız mı uzuyor, sakin gittiniz mi kokluyor.

Ama otobana çıktınız, hızınızı sabitlediniz. Önünüze bir araç çıktı. Ne beklersiniz? Arabanın “akıllı” olup yavaşlamasını, değil mi? Scala Monte Carlo’da (Türkiye paketlerinde) bu genellikle yok. Klasik “Hız Sabitleyici” ile baş başasınız. Önünüze biri kırınca frene siz basacaksınız, sistem devre dışı kalacak, yol açılınca tekrar “resume” tuşuna basacaksınız…

Teknoloji çağında, özellikle de güvenlik ve konfor odaklı bir markada, en üst pakette ACC’nin standart olmaması büyük bir eksiklik. Bu, arabanın “modern” hissini baltalayan en büyük unsurlardan biri.

Skoda Scala Monte Carlo’da front assist varken AAC bulunmuyor

3. Kör Nokta Uyarı Sistemi: Aynalara Dua Etmek

Scala’nın tasarımı gereği C sütunu biraz kalın. Arka çapraz görüş çok kötü değil ama harika da sayılmaz. Şehir içi trafiğinde, o sıkışık E-5 kaosunda, aynanızda yanan o turuncu ışık bir cankurtarandır. “Dikkat et dostum, orada bir kurye var” der size.

Monte Carlo’da bu da yok. En azından standart olarak gelmiyor ve Türkiye’ye gelen partilerin çoğunda bu donanımı göremiyoruz. Güvenlik donanımlarının “paketlere” veya “opsiyonlara” kurban gitmesi, benim otomotiv dünyasında en kızdığım konulardan biri. Jantı 1 inç küçük yap ama şu kör noktayı standart koy be kardeşim.

Ve O Fil Odadaki Fil: Mekanik El Freni

Geldik dananın kuyruğunun koptuğu, forumlarda sayfalarca tartışılan o mevzuya: Cıııırt sesi.

Scala Monte Carlo’nun o modern, dijital göstergeli, tablet ekranlı, ambiyans aydınlatmalı kokpitinin tam ortasında, adeta 1990’lardan kalma bir anıt gibi duran mekanik el freni…

Şimdi, ben “mekanik his” seven bir adamım. BMW E46 kullanırken o el frenini çekmenin hazzını bilirim. Ama Scala bir “safkan sürüş makinesi” veya bir “pist aracı” değil. Bu bir aile hatchback’i.

Ön Yargı mı? Evet, büyük bir ön yargı oluşturuyor. Araca binen, o teknolojik oyuncakları gören arkadaşınız, gözü el frenine takılınca “Aaa, bunda elektrikli el freni yok mu?” diye soruyor. O an, arabanın tüm “premium” havası sönüyor.

Kullanım Alanı: Mesele sadece estetik değil. Elektrikli el freni demek, “Auto Hold” demek. Işıklarda durduğunuzda ayağınızı frenden çekip dinlendirmek demek. Mekanik el freniyle bu konforu kaybediyorsunuz. Konsolun ortasında, bardaklıkların yanında kapladığı o devasa alan da cabası.

Mühendislik olarak MQB A0 platformunun (Polo, Ibiza platformu) bir getirisi bu, biliyorum. Ama son kullanıcı bunu bilmez, bilmek de zorunda değil. O parayı veriyorsa, parmağının ucuyla o freni çekmek ister.

Peki, Neden Hala Tercih Ediliyor?

Bu kadar gömdük, “And abi arabayı bitirdin” diyeceksiniz. Ama hakkını da teslim edelim. Bu eksiklerine rağmen Scala Monte Carlo neden hala satıyor?

Çünkü sürüşü hala çok lezzetli.

O mekanik el frenine rağmen, direksiyon başına geçtiğinizde Scala size güven veriyor. Virajlarda o “Skoda” sağırlığı yok, Monte Carlo süspansiyon ayarları ve 18 jantlarla araç yola zamk gibi yapışıyor. 1.5 TSI 150 PS motor ve DSG şanzıman uyumu, bu sınıfın hala en rafine kombinasyonu. Gaza bastığınızda yüzünüzü güldürüyor mu? Evet, kesinlikle.

Ayrıca iç hacim… O arka koltuk diz mesafesi, bir üst segmentteki abilerine kafa tutar. Bagaj deseniz, Türk ailesinin “piknik ve memleket” yükünü gırgırına kaldırır.

Sonuç: Mantık mı, Duygu mu?

Sevgili dostlar,

Skoda Scala Monte Carlo, Türkiye pazarında garip bir konumda. Dışarıdan baktığınızda sizi duygusal olarak yakalayan, “ben hızlıyım ve şıkım” diyen bir araba. Ama içine girip donanım listesine (veya olmayan listesine) baktığınızda, sizi mantık sorgulamasına itiyor.

Eğer sizin için;

• “Araba dediğin yola otursun, bastı mı gitsin, tipi de yakışıklı olsun, el frenini de ben çekerim sorun değil” diyorsanız, bu araba sizi mutlu eder. Mekanik sürüşü keyiflidir.

Ancak;

• “Ben bu kadar para veriyorsam, koltuğum ısınsın, trafikte araba kendi kendine dursun kalksın, elimi frene atıp durmayayım” diyorsanız, Monte Carlo’nun o süslü makyajı kısa sürede dökülür ve kendinizi “keşke” derken bulursunuz.

Benim yorumum şudur: Scala Monte Carlo, donanım fetişistleri için değil, sürüş ve hacim pragmatistleri için süslenmiş bir paket. Alırken beklentinizi “teknolojik oyuncaklar” üzerine değil, “mekanik sağlamlık ve hacim” üzerine kurarsanız üzülmezsiniz. Aksi takdirde, o mekanik el freni kolu her çektiğinizde gözünüze batmaya devam eder.

Siz ne düşünüyorsunuz? O paraya “boş” ama yakışıklı bir Monte Carlo mu, yoksa gırtlak dolu ama daha küçük bir B sınıfı mı? Yorumlarda buluşalım.

Görüşmek üzere, keyifli sürüşler.

39
Scala Monte Carlo vs Golf Life

Siz Hangi Modeli Seçersiniz?

zapyus

Part time blogger, Skoda sever, teknoloji ilgilisi, baba, yurttaş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Başa dön tuşu