✨🚗Car-dLe 🇹🇷⭐️ Şimdi Yayında

Oyna!

Oluşturulan forum yanıtları

10 yazı görüntüleniyor - 1 ile 10 arası (toplam 22)
  • Yazar
    Yazılar
  • #36761 Yanıtla
    Timur T.
    Katılımcı

    Aslında yazdıklarının büyük kısmına katılmamak pek kolay değil, çünkü Taigo gerçekten Volkswagen’in son dönemde “doğru noktaya basan” modellerinden biri. Ancak ben işin biraz daha farklı tarafından bakıyorum. Evet, mühendislik anlamında VW’nin istikrarı ortada, motor-şanzıman uyumu sınıfında hâlâ örnek gösterilebilecek seviyede. Fakat bence Taigo’nun “denge” tanımı biraz fazla steril kalıyor. VW bunu bilerek yapıyor olabilir ama otomobil dünyası artık sadece mantıkla değil, duyguyla da satın alınıyor. Taigo, teknik olarak akıllıca bir otomobil olsa da, direksiyon başına geçtiğinde insana çok fazla heyecan vermiyor. TSI motorun performansı günlük kullanımda yeterli, ama biraz ruhsuz; gaz pedalına bastığında seni içine çeken bir karakter beklememek lazım.

     

    Tasarım konusunda söylediklerine kısmen katılıyorum. Coupe-SUV formu gerçekten VW için alışılmışın dışında bir hamle ve genç kitleyi hedeflemesi açısından doğru. Ama o “gençlik” iddiası sanki dış tasarımda kalıyor. Kabine geçtiğinde hâlâ çok fazla “Polo + birkaç parça” hissi var. Evet, işçilik kalitesi segment standartlarının üzerinde olabilir ama VW’nin biraz fazla güvenli oynaması, Taigo’yu karakter anlamında sınırlıyor. R-Line donanımında bile, o sportif havayı gerçekten hissetmek zor. Hatta bana kalırsa, Skoda Kamiq veya Seat Arona gibi kardeş modeller, benzer altyapıyı çok daha farklı ruhlarla yansıtıyor.

     

    DSG meselesine gelirsek — burada da fikir ayrılığı olabilir. Güncellenmiş versiyonun geçmişteki kadar problemli olmadığı doğru ama “artık tamamen sorunsuz” demek bana biraz iyimser geliyor. Özellikle Türkiye şartlarında, yoğun trafikte kuru kavramalı sistemin hâlâ limitleri var. Uzun vadede mekatronik değişimi gibi konular, kullanıcı açısından ciddi masraflar yaratabiliyor. VW her ne kadar bunu minimize etmiş olsa da, “sorun çözülmüş” değil, “daha iyi kontrol altına alınmış” durumda.

     

    İkinci el tarafında ise haklısın, VW logosu başlı başına bir güven unsuru. Ama işin bu kısmı da biraz psikolojik. İnsanlar VW’ye “bozulmaz” gözüyle baktığı için talep yüksek kalıyor, yoksa teknik olarak bazı Kore veya Japon rakipleri en az aynı düzeyde güvenilir. Fiyat-performans oranına gelirsek, evet, segment içinde hâlâ premium hissi makul bir bedelle sunan modellerden biri. Ancak fiyat artık öyle bir noktaya geldi ki, “mantıklı yatırım” demek için bile iki kez düşünmek gerekiyor.

     

    Sonuç olarak, Taigo’nun iyi bir otomobil olduğu açık, ama bence “VW’nin son yıllardaki en dengeli modeli” ifadesi biraz fazla cömert. Daha çok, markanın “garantici ve risksiz” politikalarının bir yansıması gibi. Yani mükemmel değil, ama güvenli bir tercih. Belki de Taigo’nun en güçlü yanı da bu: kimseyi aşırı heyecanlandırmıyor ama kimseyi pişman da etmiyor. Ancak otomobil dünyasında bazen “pişman etmemek” de “etkilememek” anlamına gelebiliyor.

    #36698 Yanıtla
    Timur T.
    Katılımcı

    Gerçekten çok faydalı bir paylaşım olmuş, eline sağlık.

    Ama açıkçası şunu söylemeden geçemeyeceğim: 2025 yılına geldik ve hâlâ Skoda – hatta genel olarak VW Grubu – bu “SOS acil çağrı hatası” meselesini tam olarak çözemedi!

    Bunca yıl, bunca yazılım güncellemesi, donanım revizyonu derken bu sistemin hâlâ kullanıcıyı mağdur etmesi gerçekten garip.

     

    Benim çevremde de birkaç kişi aynı hatayı aldı. Özellikle 2020-2022 arası üretim olan Kamiq, Scala modellerinde bu “SOS fonksiyonu devre dışı” uyarısı sık sık çıkıyor. Kimi araçta birkaç saat sonra kendiliğinden kayboluyor, kiminde ise kalıcı hale gelip servis müdahalesi gerektiriyor. Servislerin yaklaşımı da genelde benzer: “Şebeke sorunu olabilir, kontrol ünitesine bakalım.” Ama iş “kontrol ünitesi” kısmına geldi mi maliyet bir anda 40-50 bin TL seviyesine fırlıyor.

     

    Daha da ilginç olanı, bu hata aslında aracın sürüş güvenliğini doğrudan etkilemiyor ama sistemi kilitlediği için başka menülerin çalışmasını da bozabiliyor.

    Bazı kullanıcılar, bu uyarı ekranda kaldığında navigasyon veya CarPlay bağlantısının da geçici olarak devre dışı kaldığını söylüyor. Yani görünürde “basit bir SOS arızası” ama etkisi epey geniş.

     

    Teknik olarak bakıldığında sorun birkaç bileşenin bir arada düzgün çalışmamasından kaynaklanıyor:

     

    Tesisat içindeki SOS modülü,
    Bağlantılı antenler,
    SIM kart (genellikle Vodafone E-SIM),
    ve tabii ki infotainment sistemiyle olan yazılım iletişimi.
    Bu dört bileşenden biri bile sapıttığında sistem “acil çağrı devre dışı” diye uyarı veriyor.
    Ama işin trajikomik tarafı, çoğu zaman aslında hiçbir fiziksel arıza yok!
    Yani anten sağlam, şebeke çekiyor, sadece modül geçici olarak bağlantı kuramıyor ve sistem hemen “arızaya geçtiğini” düşünüyor.

     

     

    Bazı forumlarda yazılım güncellemesiyle bu sorunun azaldığı söyleniyor ama tam olarak bitmiş değil. Örneğin Almanya ve Polonya’daki kullanıcılar bile 2024 sonunda hâlâ aynı şeyden şikayet ediyordu.

    Bu da demek oluyor ki VW Grubu bu konuyu global anlamda kökten çözebilmiş değil.

    Yani sadece Türkiye’ye özgü bir durum da değil.

     

    Burada kullanıcılar açısından can sıkıcı olan nokta, ufak bir elektronik modül yüzünden fahiş maliyetlerle karşılaşılması.

    Düşünsene, araç gayet normal çalışıyor, motorunda ya da şanzımanında hiçbir sorun yok ama sırf SOS modülü arıza kaydı verdi diye 40-50 bin TL’lik bir fatura çıkıyor.

    Üstelik bu sistem neredeyse hiç kullanılmıyor; çoğu sürücü, aracı aldığı günden beri o düğmeye bir kere bile basmamıştır.

     

    Benim şahsi görüşüm şu:

    Skoda (ve VW grubu genelinde) bu tarz donanımları araçlara entegre ederken, “karmaşık elektronik altyapıyı yönetme” konusunda biraz aceleci davranıyor.

    Yani yenilikler güzel ama sistemin olgunlaşması yıllar sürüyor.

    SOS fonksiyonu da bunun en net örneği.

    Kullanıcı güvenliği için güzel düşünülmüş bir özellik ama dayanıklılık ve yazılım uyumluluğu hâlâ zayıf halka gibi.

     

    Aslında 2025 yılına kadar bu tür hataların ortadan kalkması gerekiyordu.

    Çünkü artık her şey bulut bağlantılı, uzaktan güncellenebilir hale geldi.

    Basit bir yazılım patch’iyle bu tarz uyarıların önüne geçilmesi gerekirken, hâlâ fiziksel modül değişimiyle çözüm aranıyor olması çok eski kafalı bir yaklaşım.

    Üstelik kullanıcı memnuniyeti açısından da olumsuz. İnsan bir kere o uyarıyı görünce ister istemez “acaba başka bir şey de mi arızalandı?” diye huzursuz oluyor.

     

    Senin de dediğin gibi, iyi niyet garantisi burada çok önemli.

    Servis bakımlı araçlarda genellikle VW Grubu belli bir oranda destek veriyor ama garanti dışı kalanlar için ciddi masraf riski devam ediyor.

    O yüzden benzer bir durum yaşayanların ilk yapması gereken şey, yetkili servise gidip sistemin hata geçmişini okutturmak ve varsa yazılım güncellemesini ücretsiz talep etmek.

    Eğer arıza kalıcı değilse, modül değişmeden çözülebiliyor.

     

    Kısacası,

     

    Evet, bu sorun hâlâ birçok kullanıcıda var.
    2025’e gelmemize rağmen kökten çözüm sağlanamamış olması gerçekten düşündürücü.
    Ve en can sıkıcı tarafı, masrafın yüksekliği nedeniyle birçok kullanıcı bu hatayla yaşamayı tercih ediyor.

     

     

    Skoda’nın, Superb’ten Kamiq’e kadar tüm modellerinde bu tarz elektronik problemleri ciddiye alıp güncelleme politikasını daha sıklaştırması şart.

    Yoksa bu hızla giderse 2026’da da hâlâ aynı uyarıyı konuşuyor olacağız gibi duruyor. 😅

    #36697 Yanıtla
    Timur T.
    Katılımcı

    Açıkçası Skoda Superb, D segmentinde hâlâ fiyat/performans açısından en mantıklı seçeneklerden biri olmaya devam ediyor. Özellikle son kasada (MQB Evo platformuna geçen) tasarım, iç mekân kalitesi ve sürüş karakteri anlamında ciddi bir olgunluk yakalandı. Ancak senin de değindiğin gibi, bu olgunluğa rağmen “kronik” olarak bilinen birkaç temel sorun neredeyse tüm VAG grubunda ortak kalmaya devam ediyor.

     

    Önce kronik kısımdan başlayalım.

    Superb, temelde VW Passat ile aynı altyapıyı paylaşıyor. Bu da demek oluyor ki, motor, şanzıman ve elektronik altyapı birebir aynı ya da çok benzer. Dolayısıyla Superb’in kronikleri dediğimiz şey, aslında VW grubunun 1.5 eTSI, 2.0 TDI ve 2.0 TSI motorlarında görülen kroniklerle birebir örtüşüyor.

     

    Etsi motorlar (özellikle 1.5 eTSI versiyonlar) verimlilik açısından gerçekten çok başarılı. Hem yakıt tüketimi hem sessizlik hem de DSG uyumu gayet dengeli. Ancak uzun süredir tartışılan alternatör sorunu hâlâ tam anlamıyla netleşmiş değil. Bu motorlarda “mild hybrid” destek sistemiyle birlikte çalışan 48V alternatör kullanılıyor. Bu sistem stop-start ve enerji geri kazanımıyla çok uyumlu çalışıyor ama bazı araçlarda alternatörün erken arıza vermesi veya voltaj dengesizliği yaratması gibi şikayetler zaman zaman duyuluyor.

    Henüz yeni kasalarda bu sorunun tamamen çözülüp çözülmediği konusunda net bir bilgi yok, ama görünen o ki “devam ediyor mu, etmiyor mu” kısmını zaman gösterecek. Özellikle 2025 modellerde sistem yazılımı güncellendi ama saha tecrübeleri henüz birikmedi.

     

    Bir diğer detay ise cam tavan konusu.

    Yeni Superb kasasında cam tavan seçeneğinin kaldırılması bence gerçekten can sıkıcı. Çünkü bu segmentte insanlar sadece motor veya donanım değil, “yaşam alanı hissi” de arıyor. Eski kasada cam tavan, kabini ferahlatan ve araca premium bir hava katan önemli bir detaydı. Yeni kasada bu eksikliğin hissedileceği kesin. Skoda bunu ağırlık, rijitlik ve tavan dayanımı gerekçesiyle açıklasa da kullanıcı tarafında “neden opsiyon bile yok?” sorusu hâlâ geçerli.

     

    Bunun dışında araç genel olarak parasıyla alınabilecek en dengeli D segmentlerinden biri.

    Donanım seviyesi, malzeme kalitesi, konfor ve geniş iç hacim konusunda Superb hâlâ segmentinin en iddialı modeli. Özellikle arka diz mesafesi, neredeyse üst segment Audi A6 düzeyinde. 1.5 eTSI motorlu versiyonlar şehir içi 6-7 litre bandında geziyor ki bu boyutta bir araç için gayet kabul edilebilir bir değer.

     

    Kronik diyebileceğimiz birkaç ek detay:

     

    DSG şanzıman: Yeni nesil 7 ileri DQ381 kuru tip değil, ıslak tip DSG kullanıldığı için önceki jenerasyonlara göre çok daha dayanıklı. Ancak hâlâ yazılım kaynaklı anlık sarsıntılar veya düşük hızda kararsızlıklar olabiliyor.
    Elektronik donanımlar: Özellikle far sistemleri (Matrix LED modüller) ve kapı modüllerinde zaman zaman iletişim hataları görülebiliyor. Bunlar genellikle yazılım güncellemesiyle çözülüyor ama sinir bozucu olabiliyor.
    Süspansiyon sesi: Türkiye yollarında arka burç ve bağlantı noktalarından ses gelmesi sık duyulan bir şikâyet. Özellikle 40-50 bin km civarında fark edilmeye başlıyor.

     

     

    Bunlar dışında Superb’in temel mekanik yapısı sağlam. Uzun yolda oturma pozisyonu, izolasyon ve direksiyon tepkileri oldukça dengeli. Ayrıca 1.5 eTSI motor, mild hybrid sistemi sayesinde şehir trafiğinde de konforlu bir sürüş sunuyor. Start-stop devreye girerken veya çıkarken rahatsız edici sarsıntı neredeyse yok.

     

    Gelelim “tutuluyor mu?” kısmına…

    Superb, Türkiye’de yıllardır filo ve bireysel kullanıcılar arasında oldukça sevilen bir model. Hem yakıt ekonomisi hem de konforuyla “makul fiyatlı premium” imajını koruyor. İkinci elde satışı da oldukça hızlı. Özellikle Elegance ve L&K donanımlar yüksek talep görüyor. 2.0 motorlu versiyonlar ise vergi dezavantajı yüzünden biraz daha sınırlı bir kitleye hitap ediyor ama yine de kendi segmentinde çok tercih ediliyor.

     

    Sonuç olarak:

     

    Kronik olarak ciddi bir “mekanik zayıflık” yok, sadece grup genelindeki klasik ufak problemler devam ediyor.
    Alternatör konusu henüz net değil, ama yazılım ve donanım revizyonlarıyla minimize edilmiş durumda.
    Cam tavanın olmaması bence tek büyük eksik.
    Fiyatına göre sunduğu kalite, konfor ve güvenlik seviyesi hâlâ çok iyi.

     

     

    Özetle söylemek gerekirse:

    Superb, bugün Türkiye’de “aklıyla araç seçenlerin arabası” olmaya devam ediyor. Aşırı gösteriş aramayan ama sağlam, konforlu ve uzun ömürlü bir otomobil isteyenler için hâlâ en mantıklı tercihlerden biri.

    #36696 Yanıtla
    Timur T.
    Katılımcı

    Bu tür olaylar gerçekten insanın güven duygusunu zedeleyen şeyler. Sıfır kilometre bir araçta, özellikle VW grubunun bu kadar yeni bir modelinde böyle bir durum yaşanması, ister istemez “acaba üretim sürecinde bir yazılım hatası mı var?” sorusunu akla getiriyor.

     

    Öncelikle Tayron modelinin MQB Evo platformunda üretildiğini ve birçok elektronik kontrol ünitesinin (özellikle motor, şanzıman, start-stop ve güvenlik sistemlerinin) birbirine entegre çalıştığını belirtmek lazım. Yani araç, sürüş esnasında onlarca sensörden gelen veriyi anlık olarak değerlendiriyor. Bu kadar karmaşık bir yapı içinde, bir sensör hatası ya da kısa süreli iletişim kopması bile aracın koruma moduna geçmesine ya da motorun stop etmesine sebep olabiliyor.

     

    Paylaşımdaki olayda dikkat çekici birkaç nokta var:

    • Motor stop etmiş ama herhangi bir uyarı veya arıza lambası yanmamış.

    • Araç yeniden çalıştırıldığında marş almış ama gitmemiş, yani gaz tepkisi olmamış.

    • 15 dakika sonra normale dönmüş.

     

    Bu tablo, klasik bir yazılım veya sensör kaynaklı koruma modu davranışına benziyor. Özellikle gaz pedal sensörü (APP sensörü), krank mili sensörü ya da motor yönetim sistemi (ECU) geçici olarak iletişim kaybı yaşarsa, ECU kendini korumaya alır. Bu durumda motoru ya stop ettirir ya da “fail-safe” moduna geçirir. Bu modda araç çalışır ama hareket etmez.

     

    VW grubunda bu tür olaylar geçmişte de zaman zaman görüldü. Golf 8, T-Roc, hatta Skoda Karoq ve Audi Q3 gibi aynı platformu kullanan modellerde benzer raporlar olmuştu. Çoğu vakada sorun yazılım güncellemesiyle çözülmüş. Hatta bazı kullanıcılar, servis tarafından “ECU reset” ve “motor kontrol ünitesi yazılımı güncellendi” notunu iş emri fişinde görmüşler.

     

    Servisin “emniyet kemerinden olabilir” demesi biraz yüzeysel bir açıklama gibi duruyor. Çünkü kemer sistemi motoru stop ettirmez; sadece start/stop fonksiyonunu veya koltuk sensörünü etkiler. Aracın tamamen durması ve gaz tepkisi vermemesi çok daha ciddi bir kontrol sistemi karışıklığını işaret ediyor.

     

    Teknik olarak bakarsak birkaç ihtimalden bahsetmek mümkün:

    1. Yazılım/ECU problemi:

    • Yeni nesil Tayron’larda (özellikle Life ve Style paketlerinde) ECU yazılımları çok yeni. Bazı ülkelerde 2025 ortasında çıkan modellerde yazılım sürüm farkları olmuş. Bu da “beklenmeyen davranışlar” yaratabiliyor.

    2. Krank sensörü veya yakıt basınç sensörü geçici arızası:

    • Bu sensörlerden gelen sinyal kesilirse motor aniden stop eder ama her zaman arıza lambası yakmaz. Çünkü hata kalıcı değilse ECU sadece “geçici hata” olarak kaydeder.

    3. Yakıt pompası rölesi veya pompa gecikmesi:

    • Motor çalışıyor ama hareket etmiyorsa, pompa basınç üretmiyor olabilir. Ancak 15 dakika sonra basınç oluşup sistem normale dönüyorsa, bu mekanik değil elektronik bir kontrol sorunudur.

    4. Yüksek voltaj dalgalanması:

    • Yeni araçlarda 12V sistem dışında 48V mild-hybrid destek sistemleri bulunuyor. Eğer voltaj sensörleri kısa süreli kararsızlık yaşarsa (örneğin alternatör, batarya kontrol modülü veya voltaj regülatörü anlık bir kesinti yaparsa), ECU kendini koruma moduna alabilir.

     

    Kısacası, ortada “emniyet kemerinden kaynaklı” kadar basit bir durum olmadığını söylemek yanlış olmaz.

     

    Bence bu tür bir olay yaşanmışsa, mutlaka şu adımlar izlenmeli:

    • Servisten detaylı arıza geçmişi (DTC kaydı) istenmeli. Arıza lambası yanmamış olsa bile geçmişte “intermittent fault” (aralıklı hata) olarak kayıt tutulmuş olabilir.

    • Yazılım versiyonu kontrol edilmeli. Bazı servisler yazılım güncellemesini sadece ciddi arıza durumunda uyguluyor ama bu tip durumlarda proaktif davranmak gerek.

    • Araçta kullanılan yakıtın kalitesi de göz ardı edilmemeli. Düşük oktanlı veya kirli yakıt, yakıt basınç sensöründe anlık hata yaratabiliyor.

     

    Tayron özelinde konuşursak, bu model henüz Türkiye’de yeni olduğu için kullanıcı geri bildirimleri az. Ama Çin ve Avrupa pazarında bu tür stop etme şikayetlerinin birkaç kullanıcı tarafından da paylaşıldığını gördüm. Bazıları “sürücü destek sistemiyle motor yönetimi çakıştı” gibi yorumlar yapmış.

     

    Son olarak şunu da unutmamak gerek:

    Yeni nesil VW modellerinde araç sistemleri o kadar entegre hale geldi ki, bazen küçük bir sensörün anlık sapması bile zincirleme etki yaratıyor. Örneğin;

    • Motor kontrol ünitesi,

    • Şanzıman kontrol modülü,

    • Start-stop sistemi,

    • Fren basınç sensörü

    birbirine sinyal gönderiyor. Bunlardan biri “hata” bildirirse sistem, motoru koruma amaçlı durdurabiliyor.

     

    Bu nedenle benzer bir durum yaşayanların, servis tarafından “her şey normal” cevabıyla yetinmemesi gerekiyor. Yazılım güncellemesi talep edilip, gerekirse başka bir serviste de teşhis yapılmalı.

     

    Sonuç olarak, Tayron güçlü ve teknolojik bir araç ama VW’nin elektronik entegrasyon karmaşıklığı bazen kullanıcıları tedirgin edebiliyor. Umarım bu durum münferit kalır ama servislerin bu konuyu ciddiye alıp bir kontrol kampanyası başlatması şaşırtıcı olmaz.

    #36694 Yanıtla
    Timur T.
    Katılımcı

    Aynı durum bende de olmuştu, o yüzden yazdıklarını fazlasıyla anlayabiliyorum. 😊

    Öncelikle şunu söylemek lazım; 3 silindirli motorların çalışma karakteri, 4 silindirli motorlara göre doğası gereği biraz farklı. 1.0 TSI gibi motorlar küçük hacimden yüksek verim almak için tasarlanmış, bu da ister istemez titreşim (vibrasyon) anlamında bazı yan etkiler getiriyor. Yani rölantideki hafif titreme aslında yapısal bir durum ve genellikle “normal” kabul ediliyor.

     

    Ancak senin de belirttiğin gibi, bu titreşim bariz bir şekilde artıyorsa o zaman mekanik bir yıpranma ihtimali yüksek. Özellikle motor kulakları (motor takozları) bu konuda en çok şüphelenilen parçalardan biri. Çünkü zamanla sertleşiyorlar, içlerindeki kauçuk malzeme elastikiyetini kaybediyor ve motorun şaseye aktardığı titreşim daha belirgin hale geliyor. Servisin bu parçadan şüphelenip değiştirmesi yerinde bir adım olmuş. Genellikle bu işlem sonrası titreşim azalır ama tamamen ortadan kalkmaması da çok normal.

     

    Burada önemli nokta şu: 3 silindirli TSI motorlar zaten balans mili olmadan çalışan kompakt motorlar. Yani ne kadar sağlam motor kulağı takarsan tak, bu motorlar hiçbir zaman 4 silindirli bir motor kadar pürüzsüz çalışmaz. Özellikle soğuk havalarda, klima açıkken ya da start-stop devredeyken bu titreşim biraz daha belirgin hale gelir.

     

    Bazı kullanıcılar yazılım güncellemesi sonrası rölanti devrinin hafif yükseldiğini ve titreşimin azaldığını söylüyor. Bu da kontrol edilebilir bir detay. ECU bazen yakıt karışımı ve ateşleme ayarlarını güncelleme ile daha kararlı hale getirebiliyor. Yine de mucize beklememek lazım; 3 silindirli bir motordan “ipek gibi” çalışma sesi çıkarmak pek mümkün değil.

     

    Ayrıca, eğer bu titreme özellikle D konumundayken (otomatik vitesli modellerde) hissediliyorsa, şanzıman takozlarına da bakmak gerekebilir. Çünkü motor kulakları kadar onlar da titreşimin kabine iletilmesinde rol oynar. Bazı durumlarda, komple takoz setinin değiştirilmesi titreşimi daha belirgin şekilde azaltabiliyor.

     

    Son olarak, kişisel tecrübem şu yönde:

    Bu motorlar genel olarak çok ekonomik, performansı da segmentine göre gayet yeterli. Ama 3 silindirin doğasından gelen bu “titreşim karakteri” zaman zaman rahatsız edici olabiliyor. Eğer mekanik bir arıza yoksa (kulak, buji, ateşleme bobini, enjektör vs.), bu titreşimle yaşamayı öğrenmek gerekiyor. Skoda, VW, Seat veya Audi fark etmiyor — aynı motor tüm grupta kullanılıyor ve hepsi benzer davranış sergiliyor.

     

    Kısacası:

    ✅ 3 silindirli motorlarda hafif titreşim normaldir.

    ⚙️ Motor takozları, bujiler ve yazılım güncellemeleri kontrol edilmeli.

    🧩 Her şey tam olsa bile, rölantide pamuk gibi bir çalışma beklememek lazım.

     

    Ben eski aracımda (2020 Kamiq 1.0 TSI DSG) motor kulağı değişimi sonrası titreşimin %60 azaldığını ama tamamen bitmediğini söyleyebilirim. Bence şu anki durum “normal sınırlar” içinde.

    #36678 Yanıtla
    Timur T.
    Katılımcı

    Ben her zaman Shell’i tercih eden taraftayım ve bunun nedeni sadece bir “marka alışkanlığı” değil, yıllar içinde oluşmuş güven, istikrar ve gözle görülür farkın kullanıcı deneyimine doğrudan yansıması. Türkiye’de yakıt istasyonu seçimi çoğu zaman “hangisi ucuzsa oradan alırım” mantığıyla yapılıyor ama uzun vadede motor sağlığı, yakıt verimliliği ve araç performansı söz konusu olduğunda Shell’in farkı gerçekten hissediliyor. Özellikle V-Power serisi yakıtlar, ister benzinli ister dizel motorlarda olsun, yakıt sistemini temiz tutma konusundaki başarısıyla öne çıkıyor; bu fark sadece katalog verisi değil, yıllardır aynı aracı kullanan sürücülerin uzun dönem gözlemleriyle de doğrulanmış durumda. Motorun daha sessiz çalışması, gaz tepkilerinin daha canlı hale gelmesi, enjektörlerin kurum bağlamadan daha uzun ömürlü olması gibi detaylar, zamanla Shell yakıtının mühendislik farkını hissettiriyor.

     

    Opet elbette Türkiye’de çok güçlü bir marka; hizmet kalitesi, istasyon temizliği ve müşteri memnuniyeti konusunda gerçekten örnek alınacak seviyede. Ancak iş yakıtın kimyasal bileşimine, katkı paketine ve uluslararası Ar-Ge desteğine geldiğinde Shell hâlâ birkaç adım önde. Shell’in dünya genelinde yürüttüğü yakıt araştırmaları, Formula 1’den dizel ticari araçlara kadar geniş bir deneyim alanına dayanıyor; bu bilgi birikimi doğrudan istasyonlara ulaşan yakıta yansıyor. Ayrıca Shell’in katkı teknolojisi sadece motor performansını değil, aynı zamanda karbon birikimini azaltarak çevresel etkiyi de düşürmeye yönelik. Yani sadece arabanız değil, çevre de daha az zarar görüyor.

     

    Bir de işin kullanıcı tarafındaki pratik yönü var: Shell istasyonları genelde daha düzenli, ödeme sistemleri sorunsuz, yakıt tabancası bile fark ettiriyor diyebilirim; basınç dengesi daha sabit, dolum sırasında sarsıntı veya erken atma olmuyor. Küçük gibi görünen bu detaylar, özellikle uzun yol kullanıcıları için ciddi bir konfor farkı yaratıyor. Opet bazen daha yerel avantajlar sunabiliyor, kampanyalarla öne çıkıyor, ama yakıtın kalitesinde “istikrar” denilince benim aklıma hep Shell geliyor. Çünkü yıllardır farklı şehirlerde, farklı istasyonlardan defalarca yakıt aldım ve neredeyse her defasında aynı kaliteyi, aynı motor davranışını gördüm. Bu, Türkiye şartlarında kolay rastlanacak bir durum değil.

     

    Sonuçta, Shell tercihim biraz da uzun yılların verdiği bir “güven alışkanlığı” haline geldi. Ne motor sesi değişti, ne performansta dalgalanma oldu, ne de yakıt tüketiminde anlamsız farklar gördüm. Bu da bana gösteriyor ki, fiyat farkı bazen birkaç kuruş olabilir ama uzun vadede o fark, aracın motor ömrü ve yakıt sisteminin temizliğiyle misliyle geri dönüyor. Kısacası, benzin ya da dizel fark etmez — Shell her zaman istikrarlı, güven veren ve teknik olarak bir adım önde duran bir marka. O yüzden “Shell mi Opet mi?” sorusu bana sorulduğunda, hiç düşünmeden yanıtım hep aynı oluyor: Shell, çünkü ben motoruma kumar oynatmam.

    #31486 Yanıtla
    Timur T.
    Katılımcı

    variant 😋

    #31485 Yanıtla
    Timur T.
    Katılımcı

    abi merhaba eline sağlık. kodlama yapmak şart mı tak çalıştır şeklinde olanları yok mu

    #31484 Yanıtla
    Timur T.
    Katılımcı

    şeritte tutuyor ama çok kısa müdahale ediyor şerit ortalama şeklinde değilmiş sanırım

    #30926 Yanıtla
    Timur T.
    Katılımcı

    Oyuncu laptoplarında ısınma ve fan sesi normal. Fan sesi istemeyen Mac alabilir 😀
    Bu arada o ram o canavara bence az 🙂

10 yazı görüntüleniyor - 1 ile 10 arası (toplam 22)
Başa dön tuşu